10 Aralık 2011 Cumartesi

'BEŞ' kişilik

Hayat; bir çocuğun gözyaşı kadar kısa ve anlamsız, bir kadının gözyaşı kadar derin ve anlamlı... Bazen kaçmak isterken bütün dünyadan, zamanı gelince özlemden yanıyor ciğerlerimiz. Özlemle tanışalı çok oluyor. Öyle uzun ki, bedenimden bir parça gibi artık, öyle büyük ki hayatımdan çıktığı zamanlarda arıyorum o ciğerlerimi dağlayan hissi.. Bir o kadar da seviyorum özlemeyi. Diyorum ki "Özlüyorum, demek ki boşuna atmıyor kalbim. Özlüyorum, demek ki hala 'BEŞ' kişilik yüreğim." 

Gitme demek zordur derler ya hep. Gitme diyemeyecek kadar aciz olamaz sevgi diyordum eskiden. Ama ben de gitme diyemiyorum. Zaten zor olanı, daha da zor hale getirmek istemdiğimden diyemiyorum, mecburiyetini savaşını çabanı çöpe atmamak için diyemiyorum... Git, gözün arkada kalmasın, biz iyiyiz, özlemin de hakkından gelecek kadar iyiyiz. 

Bazen herkes etrafına görmek istediği gibi bakar, an gelir tüm dünyanın taş tüfek tutup üstüne yürüdüğünü zannedersin. Ailemin yanından taşınıp işe ilk başladığım zamanlarda, gitmemi bekliyorlarmış hemen de bir düzen kurmuşlar diye düşünmüştüm. Artık aralarında olmadığımı, beni unuttuklarını zannetmiştim. Meğer kendi yalnızlığımı onlarda aramışım. Hepsi, birbirlerine bile söylemeseler de her gün, her gece, her akşam yemeğinde sofradaki eksik tabağın yokluğunu yaşadılar, tıpkı benim gibi... Belki de kalabalık ailelerin en kötü yanı da bu. Onca karmaşadan sonra gelen yalnızlık hiç çekilmiyor. Hala yalnız başıma yemek yiyemiyorum, evde yalnız kalmaya tahammül edemiyorum. Öyle zamanlarda hep elimi göğsüme koyup 'BEŞ' kişilk kalbimin sesini dinliyorum. ...

Yalnızlık kolay değil, bunu çok iyi biliyorum. 13 yaşındaki bir çocuk için de kolay değildi, 23 yaşına da gelsen kolay değil, Ha bir de 43 var, ona hiç kolay değil. Ama hayat yalnızlaştırıyor, seçimlerimiz sonunda bizi seçemeyeceğimiz yerlere getiriyor. İşte; yalnızlığına verebileceğim yalnız 'BEŞ' kişilik kalbim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder