Soğuksuz diyarlara özlemim varmış ben bilmeden yürüyen, bilinçaltımın soğuk nefretinde. Anlayamayacak kadar az mı aklım yoksa anlamsız kılacak kadar çok mu? Yanlış işleyen bir düzen, ya benim düzensizliğimden algılayamayışım ya da düzenin sapkınlığından.
Gitmek istiyorum artık. Sıkıldım bu kaostan. İnsanların yaşamaktan vazgeçip, insan olduklarını hatırladıkları zamanlara dönmek istiyorum. Yaşamak istiyorum hiç bir zorunluluğum olmadan. Dayatmaların şekilsizliğini bedenimden söküp atmak, boyun eğmek deyiminin aforoz edilmesini istiyorum.
Çıkartıp beynimi bir kavanoza koymalıyım mutlu olmak için. Düşündükçe sorunların çözümsüzlüğünü, güçsüzlüğümü daha yakından görüyorum. Vazgeçmeliyim özgürlük şarkılarından, yaşamak için sistemin kölesi olmak zorunda olduğumuzu bildikçe saçlarımı kazımak, derimin her bir gözeneğini neşterle deşmek istiyorum. Kendime zarar değil bu, canımı yakmak için değil yalnızca nefes almak istiyorum. Bir nefret büyüyor içimde, öyle bir nefret ki sevgimin, sevgilimin, sevgilerimin üzerini örtüyor. Soluk borumdan geçen oksijen ciğerlerime dolmadan dağılıyor boşluklarında düşüncelerimin.
Ben hiç ölemeyeceğim....
Bir kelebeğin kanatlarıyla uçuyorum gökyüzünde. Dinleniyorum böylelikle, yürümekten daha fazla çaba sarfetsem de...
4 Ocak 2013 Cuma
2 Ocak 2013 Çarşamba
Gidersem ya da sen?
Gidişime bir gülüş; geldiğime gülemeyen dudaklardan. Arkası hiç bir zaman yazılamayan bir "Arkası Yarın" gibi. Her bölümünde "Devam Edecek" denilen dizilerin çekilmeyen bir sonraki bölümü gibi...
Bir sabah uyandığında, olmayacağım ben; belki o sabah sen çoktan gitmiş olacaksın. Ben gitmeye karar verdiğimde sen ölmüş olacaksın; sen öldüğünde ben gitmiş olacağım. Sonumuz geldiğinde vedamız olamayacak bizim. Sessizce bir gidiş belki, mendil sallanmayan gemiler gibi. Belki de utancından dili tutulan genç kızlar gibi sadece başımı sallayacağım kabullenip, sense soğuksuz şehirlerin yağmurlarında kaybedeceksin sesimi.
Sevişmelerimiz gibi ayrılığımız da sessizce olacak. Bir gece aniden, ben uyurken sen...
Ayrılığımız da sevmelerimiz gibi neşeli olacak, bir perde kapanırken sen...
Biz gibi olacak ayrılığımız, sıradışı bir sıradanlığın tam ortasında...
Bir sabah uyandığında, olmayacağım ben; belki o sabah sen çoktan gitmiş olacaksın. Ben gitmeye karar verdiğimde sen ölmüş olacaksın; sen öldüğünde ben gitmiş olacağım. Sonumuz geldiğinde vedamız olamayacak bizim. Sessizce bir gidiş belki, mendil sallanmayan gemiler gibi. Belki de utancından dili tutulan genç kızlar gibi sadece başımı sallayacağım kabullenip, sense soğuksuz şehirlerin yağmurlarında kaybedeceksin sesimi.
Sevişmelerimiz gibi ayrılığımız da sessizce olacak. Bir gece aniden, ben uyurken sen...
Ayrılığımız da sevmelerimiz gibi neşeli olacak, bir perde kapanırken sen...
Biz gibi olacak ayrılığımız, sıradışı bir sıradanlığın tam ortasında...
1 Ocak 2013 Salı
...
Kurallarını kavrayamadığım bir kumar oyunu gibi hayat. Kazanacağımdan emin olduğum zamanlarda daima kural ihlali diye alındı elimden değerlerim. Ve ne zaman vazgeçsem kazanmaktan oyundaki en büyük kart elimdeydi.
Gitmek üzere almıştım biletimi tek yönlü. Bavulum hazır, kararlar verilmişti yolculuğuma. İmzamı bile atmıştım dönüşsüz yolların altına. Ama öyle bir anda döndüm ki yolumdan, yollar bile şaşırdı...
Hani zamanla dökülür ya duyguları insanın. En çok güven, sonra sevgi, belki mutluluk, anlayış çıldırış belki... Toplamak, toparlanmak zordur. Çok zor...
Ama adı ya zor, imkansız değil. Zor ya adı, çaba sarf etmek gerek sadece uçmaktan kolay tabii...
Korkmuyorum artık ve hiç bir yere gitmiyorum. Buradayım ben ve bu gün dolunay...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)