Kahkahalar savururken olup olmadık fiillere, dikkatimi çektin kelebek. Peşinden koşarken geldim yeşile çalan gölün kıyılarına. Bakmayacaktım suya, görmeye tahammülüm yoktu yansımamı, hazır değildim değişmiş suretimle karşılaşmaya. Ama uçtun kelebek, tam da gölün ortasına. Senden alamadığım gözlerim dokundu sudaki yansımama. Çaresizliğim bir daha vurdu yüzüme, bir daha gördüm inanılmaz kahramanımın inanılamayacak yangınlarını....
https://www.youtube.com/watch?v=G24gg8SssvU
Bir kelebeğin kanatlarıyla uçuyorum gökyüzünde. Dinleniyorum böylelikle, yürümekten daha fazla çaba sarfetsem de...
30 Mart 2012 Cuma
17 Mart 2012 Cumartesi
Güneş'in Hikayesi
Ellerini nereye koysun bilemiyor güneş, çaresizliğin koyu mavisinde şaşkın. Her zaman bir yolunu bulmuştu güneş ama şimdi ya yön değiştirecek, dünyayı aydınlatmaya yetmediğini kabul edecek ya da gidecekti. İflah olmaz günahların cennetin yolunda durmaları kadar ironik ve nadan yemyeşil ormana bakarken huzursuzluğundan kıvranmak. Tam da "Yolun Sonu" adını verecekken yaşanılan balgam tadında günlere, "Hangi Yol?" sorusu geliyor gözümün önüne. Henüz başlamadık ve savaşmadan son bulmayacak Güneş'in Hikayesi....
13 Mart 2012 Salı
Bir Parça
Ben hiç bilmedim yalnızlıkları bol şehrin leş ışıklarını.Sefaletin dibine vurulan yaşamların, onuruyla verdiği son nefesini özledim hep. İçimde yarattığım derin boşlukların dolmayacağına iman ettim de dönemedim travestilerin müşteri beklediği durakların çaresizliğine. Bir asosyalin yalnızca benle sohbet etmesi gibi, bir eşcinsel erkeğin kanatlarıma tutunması gibi, çok sevdiğim kadınlara aslında aşık olduğumu farketmem gibi...
Yazdıklarımı siliyorum ben, hala eskiden olduğu gibi yarattığım tüm dünyaları tek bir darbeyle yok ediyorum. Bu benim kendimi yaratışımın bir parçası; hasta olan düşünceleri öldürüp güçlülerin hayata anlam katması kadar sıradan.
Modaya uygunum işte bende, huzursuz uykularla doluyum. Lunaparkta eğlendiğim rüyalardan bile korkudan titreyerek uyanıyorum. Hep bir eve dönüş çabası, hep geç kalmışlık, hep sınırsızlığın sınırları, hep sonsuzluğun hiçlik olduğunu kanıtlama hali, hep martıların yardım çığlıkları. hep kaybolmuş ruhların teslimiyeti...
5 Mart 2012 Pazartesi
Özlemleri Keşke'ledik
İlkbaharın başı, kışın sonu gibiydin sen. Kış kadar soğuk ama adı bahar. Benim değildin, ama benim ellerimdeydi ellerin. Başka aşklara isim olurken, benim aşk sandığım masalları yalanlıyordun. Bağırdım arkandan, "özledim" diye. Keşke duymasaydın, ama duydun. Ve işte o muhteşem soru: "Kimi?"
Aynı soruyu sordum ben de. Kimi özledim gerçekten? Seni diyemedim, ne kendime ne sana. Çünkü yalnızca eskiyeydi benim hasretim. Bizim bile daha güzel olduğumuz zamanlardaydı özlemim. Şimdi, ben de güzel değilim, inandığım o muhteşem sevdaların, onurlu duyguların hiç birine sahip değilim. Keşke anlattığın kadar büyük olsaydı ağaçlar, daha derinlere kök salsaydı ve sonbaharda dökülen yapraklar bu kadar çirkin olmasaydı toprağın üzerinde.
Gördün mü? Hala "özledim" diyemiyorum. Çünkü özlemler hep keşkelere gebe, hep cezalı yarınları...
Aynı soruyu sordum ben de. Kimi özledim gerçekten? Seni diyemedim, ne kendime ne sana. Çünkü yalnızca eskiyeydi benim hasretim. Bizim bile daha güzel olduğumuz zamanlardaydı özlemim. Şimdi, ben de güzel değilim, inandığım o muhteşem sevdaların, onurlu duyguların hiç birine sahip değilim. Keşke anlattığın kadar büyük olsaydı ağaçlar, daha derinlere kök salsaydı ve sonbaharda dökülen yapraklar bu kadar çirkin olmasaydı toprağın üzerinde.
Gördün mü? Hala "özledim" diyemiyorum. Çünkü özlemler hep keşkelere gebe, hep cezalı yarınları...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)