Sana yazıyorum,
Sana ağlıyorum,
Ve meleğim bencilliğime ver, senden vazgeçiyorum...
Vazgeçiyorum, çünkü anlatamıyorum gözyaşlarımı, anlatamıyorum kanatlarımdaki varlığını, anlayamıyorum hala ölümüne saldırışlarını. Anlayamıyorum hayalime bile bunca hırçınlığını. Ölsem sanki gelip mezarımı çiğneyeceksin, gülsem sanki gülüşlerimi öldüreceksin. Nedendir nefretin, nedendir imansızlığın bilemiyorum. Reddedişlerinin hükmü yok benim lugatımda, her maskeyi takar da insan masumiyeti yazamaz bakışlarına.
Tek umuttun sen, ilk teslimiyetim ve sonsuzluğumdun. Hep söyledim de dinletemedim, ben elini tuttuğum o bedeni, sahip olduğun kimliği ya da bu dünyaya ait olan ismini değil; ben seni sevdim. Dünyalarıma sığdıramadığım meleğimi sevdim. Bu yüzdendir bu dünyadaki varlığından vazgeçişim. Sahip olduğumuz hayatlar uymadı tutkuyla seven ruhlarımıza. Belki başka hayatta, başka dünyada...
Rüyama gelmiştin bir gece, gözlerimi açtığımda gördüm "Yalandan Bir Boşuk"unu. Susmalarıma doydum da bıraktım kendimi kendi yalandan boşluğumun satırlarına. Tesadüf değil, hayallerinden çalmıştım ismini, rüyamda görüp geldiğimi bil diye, aramızdaki sihrin büyüklüğünü hatırla diye. Bir efsun bu aramızdaki yadsınamaz, dünyanın diğer ucundan dahi yakalar rüyalarda bile olsa...
El ele koştuğumuz zamanlarda hatırlar mısın "en güzel duygudur özlemek" diye avuturduk birbirimizi. İşte yine öyle avutuyorum kendimi, "Başka bir hayatta yeniden buluşacağız." diye teselli ediyorum içimdeki sesleri ve sabırla diğer hayatımı bekliyorum. Bunda kısmet değilmiş, doğumuma dokuz gün kala gelen yenilgiyi kabul ediyorum. Belki de sen bunu bilmiyorsun, ama ben o günü o saati hala kanımın her damlasında yaşatıyorum.
Roman diye başladık ve roman gibi bitti. Yalnızca okuyanlar bildi ayrılığı, yalnızca okuyanların canı yandı. Uğrunda onca kavgalar ettiğimiz insanların ruhu bile duymadı acımızdan kıvranışlarımızı, boyun eğmeye zorlayanlar asla okumadı göz yaşlarımızı, dokunmadı kimseye yaralarımızın tadı. Olan bize oldu, olan dillere destan bir aşk masalı olmaya aşikar aşkımıza oldu, olan sende kalan kalbime oldu...
Yalandan birer boşluk olduk bak, bu bile bizi beraber kılar. Yani meleğim, lüzum yok fazlasına, gereği yok elini tutmuşum, kolunda uyumuşum. Ben uykularıma senle dalıyorsam, ve bunu bildiğini biliyorsam okurum yazdığımız romanı sonsuzluğumda. Sen yorulma, kanatlarımı da yorma...
Bir savaş olmuş babalarımızın çocuk olduğu yıllarda, adına karartma demişler. Evlerin pencerelerine siyah perdeler gerilmiş. Ve ışığı görmeyen düşmanlar, o köyü yok bilmiş. İçeride ışık var mı, yok mu görememişler, içinde hayat var mı bilememişler. Sen de gördüğün kara perdelere aldanıp geçip gittin, içinde ne var hiç bilemedin. Şimdi senin karanlık bellediğin aydınlığıma gidiyorum ben, sen dilediğin yere gidebilirsin. Çünkü perdelerimin ardını hiç görmedin...